13 Eylül 2011 Salı

Ortalama Bir Tenissever olarak,



Bu spor hakkında çok şey bilmiyor olabilirsiniz ki bende tenis konusunda fazla iddaalı değilim ama piyasaya çıktığından beri gerek hemşerim olması, gerek oyun stili gerekse iddaalı karakteriyle Novak Djokovic'e bir sempatim vardı.

Tenis dünyasının geçtiğimiz yılını domine eden bu adamdan önce, uzun süren bir Federer hakimiyeti ve ardından Federer'in fiziksel düşüş yaşamasıyla yerini kısa süreliğine dolduran bir Nadal vardı. Federer, klasıyla,yetenekleriyle tenisin yaşayan efsanesidir. Vuruş tekniği dediğimiz olayı biz ondan öğrendik, Nadal içinse aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Genel bir istikrarı olmayan, en büyük özelliği hızı ve çevikliği olan, tekniği bakımından sadece ortalama bir tenisçiden daha iyi olan ve Federer'in dominasyonundan sonra oluşan boşluğu doğru zamanda doğru yerde bulunarak dolduran bir oyuncuydu. Kesinlikle yıldız diyebiliriz, ama efsane bir isim değil.
Djokovic ise Yugoslav ekolünün spora kazandırdıklarından. Eksiklerini, Sırbistan'ın müthiş doğasında, uçsuz bucaksız dağlarında giderdi. Temiz hava, oksijen falan baya yarıyor heralde bu adamlara,her sporda zirveye oynayan bir takım yada bir sporcuları var. (Milos Teodosic, Blanka Vlasic, Nemanja Vidic, eskilerden Drazen Petrovic, Dejan Bodiroga ve daha niceleri. Euroleague'te her sene kafaya oynayan Partizan, çok iyi basketbol milli takımı, son dönemde istikrar yakalayan futbol milli takımları da buna örnek.)

Uzun lafın kısası, ortalama bir tenisseverden çok az fazlası olarak bu sporu ve spora son dönemde en çok renk katan isim olan Djokovic'i zevkle takip ediyorum, edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder